O BİR DESTAN OLDU
İsmail Turan Hoca
Son Uyarı Gazetesi
Medine’de mübarek yerlere, Uhud’a, Mescid-i Kuba’ya beraber giderdik; çok hüzünlenirdi. Hocaefendi Medine’den ayrılırken son derece üzüntülü olurdu, şehri ağlayarak terk ederdi.
Bir kere Mekke’de iken karşılaştım; yiyecek bir şeyler aldım, beraber yedik. Çok memnun oldu. Yanındakiler, hizmetindekiler ihmal etmişlerdi.
Gümüş Motor kuruldu. Erbakan da bizim cemaat toplantılarına gelirdi.
‘‘—İsmail ağabey şöyle, şöyle dedi; çok doğru tam yerinde... Filanca kardeşimiz böyle, böyle der; hakikaten öyle, çok haklı...’’ diye herkesi pohpohlar, sonra da kendisi ne diyecekse onu söylerdi.
Bu arada zenginler de gelirler, onlardan da para alıp fabrika kuralım der. Gümüş Motor kurulur. Sonra, fabrikayı batırır, kendisine Taşlıtarla’da bir yer alır, yer kıymetlenir, büyük para kazanır. Kendisinin 100 hissesi vardır. Onu şeker şirketine devreder. Kendisinin zararı yoktur; iflas edince de çekip gider. Ondan sonra halk nefret eder.
Bir gün beni çağırdı Hocaefendi. Ankara’dan hemen uçakla gittim. ‘‘dedi.
“—Bana kötü kötü laflar söylüyorlar. ‘Bu hoca paramızı dolandırdı, yedi.’ diyorlar. Bizi bundan kurtar!’’ diye ağlıyordu.
Cemaati topladım:
“—Bunun tek çaresi bunu müdürlükten ayırmak, şirketi satıp Hocaefendi’yi bu dertten kurtarmak…” dedim.
Ama benim konuştuğum kimseler de onun adamlarıydı. ‘‘Evet, evet, doğru...’’ dediler, ama kimse ayrılmadı, şirket de battı. Daha fazlasını söylemeyeyim.
Erbakan hesaplar veriyor. ‘‘Efendim şu şudur, bu budur’’ filan derken, bakıyor saate:
‘‘—Namazı kaçırıyoruz arkadaşlar, namazı kılalım!’’ filan der, kaçıp kendini rahatlatır.
Hesap vermeye gelir; anlatır, anlatır:
‘‘—Yâ siz bilmezsiniz, masonlar var, bu memlekette yahudiler var… Bunlar bizim kalkınmamızı istemiyorlar.’’ filan der.
Orada dinleyenlere bir üzüntü gelir, şaşırırlar ne yapacaklarını… ‘‘El-fatiha!’’ der, çekilir giderdi. İşte böyle hokkabazlıkları vardı. Allah iyi etsin… Severim kendisini ama, insanın biraz da doğru olması lâzım! Yalancının mumu yatsıya kadar yanar derler.
En son olarak sunu söyleyeyim. Rıza Tevfik vardı filozof biriydi. Şöyle bir dörtlüğü var:
Burda geçti benim güzel günlerim,
O günleri anar şimdi inlerim.
Destân-ı ömrümü dinlerim,
İçimde yaralı bir bülbül vardır.
Mehmed Efendi’yle ilgili aynı duygular bende de vardır. Hakikaten en güzel günlerim onun zamanında geçti. Hakikaten o bir destan oldu. Onları okuyorum. Onları düşünüyorum. Onları gözümden geçiriyorum, ondan sonra ben de bir heyecana düşüp bırakıyorum.
Son Uyarı, Aralık 1997