ESKİ RAMAZANLAR

ESKİ RAMAZANLAR


Eski Ramazanlar deyince çok eskilerden değil, bundan 10 sene, 15 sene [şimdi 40 yıl] öncesinden, öğrencilik yıllarında İskenderpaşa Camii'nde geçirdiğimiz Ramazanlardan bahsetmek istiyorum.

Caminin arka tarafındaki yurtta kalıyorduk. Otuz arkadaştık. Efendi Hazretleri (Rh. A.) imamlık yapıyorlardı. Çok zaman namazları kendileri kıldırırlardı. Namazlardan sonra cemaatle yakından ilgilenirler, camiden evin kapısına kadar sıralanmış olan muhtelif kimselerin dertlerini dinler, yardımcı olmağa çalışırlardı. Kapıları her zaman açıktı. Her fırsatta hakkı tavsiye ederler, büyük küçük herkese şefkatle muamele ederlerdi.

Ramazan ayı gelince, ilk teravih kılındıktan sonra Ramazan hakkında kısa bir konuşma yaparlar ve cemaatin Ramazanını tebrik ederlerdi. Bir seferinde şöyle dediklerini hatırlıyorum:

“—Bu Ramazan’da beş şeye dikkat edelim, dostlarımıza ve ahbaplarımıza da söyleyelim: Gözümüze hakim olalım, günahlara bakmayalım!.. Kulaklarımıza hakim olalım; kötü, günah şeyleri duymayalım!.. Ağzımıza hakim olalım, ağzımızdan kötü söz çıkartmayalım!.. Gırtlağımıza hakim olalım; haram lokmayı boğazımızdan aşağıya indirmeyelim!.. Ellerimize de hakim olalım, kimseyi incitmeyelim!.. Ramazan-ı Şerif’in kabulü bunlara bağlı... Bunlara hakim olamazsak, açlık yanımıza kâr kalır!”

 

Teravihler hatimle kılınırdı. Değişik iki imam kıldırırdı; on rekâtını birisi, on rekâtını birisi kıldırırdı. Efendi Hazretleri de cemaat olarak katılırlardı. İstanbul’un her yerinden gelenler olur, cami dolar taşardı. İmamlardan ince sesli ve hızlı okuyanlar daha çok sevilirdi. Teravihten sonra Hatm-i Hacegân yapılırdı. Efendi Hazretleri bulunmadığı zamanlar, Necati Amca yaptırırdı. Onun kendine mahsus Kuran okuyuşunu ve Hatm-i Hacegân duasını, “Fetekabbelehâ rabbüha bi-kabûlin hasenin sırrına mazhar eyle...” deyişini hep hatırlarım.

O zamanlar, Hatm-i Hacegan'dan sonra bir salevat okunurdu. O salevat artık “İskenderpaşa Salevatı” denilecek kadar cami ile özdeşleşmişti. Cemaatle bir ağızdan söylenirdi:

Allàààhümme salli alâââ seyyidinâââ muhammedin ve alâââ âââli seyyidinâââ muhammed… Bi-adedi külli dâââin ve devâââin ve bââârik ve sellim… Aleyhi ve aleyhim kesiiirâââ...

 

Sabah namazlarından evvel genç hafızlar bir cüz mukabele okurlardı. Sabah namazından sonra —diğer günlerde olduğu gibi— İşrak vaktine kadar camide beklenir, Evrad okunur, Hatm-i Hacegân yapılırdı. Cemaat ancak İşrak namazını kıldıktan sonra dağılırdı.

Efendi Hazretleri, Ramazan’da çok şevkli ve gayretli olurlardı. Normalde her zaman yaptıkları, cuma günleri cumadan evvel ve pazar günleri ikindiden sonraki hadis derslerine ilave olarak yeni dersler yaparlardı. Bir seferinde (1974) ilk on beş günde, öğle ve ikindi namazlarından sonra yarım saat Et-Tergîb ve’t-Terhib'den oruç bahsini anlattılar; ikinci on beş günde ise, aynı saatlerde Münebbihat'dan ders yaptılar. Daha sonraki yıllar, yatsı namazından önce de ders yaptıkları olurdu.

 

Akşamları camide iftarlık bir şeyler dağıtılır, daha sonra cemaatle akşam namazı kılınırdı. Efendi Hazretleri, Evvabîn namazını normal günlerde altı rekât kıldıkları halde, Ramazan’da iki rekât kılarlardı. Bir seferinde yine iki rekât kılıp çıkmak istediler. Arkada namaz kılanlar vardı, çıkamadılar. İki rekât daha kıldılar. Çıkarken, kenarda dikilenlere gülerek:

“—Şimdi yemek zamanı, sofuluk zamanı değil!” dediler.

Akşam namazından sonra caminin yemekhanesinde iftar yemeği verilirdi. Yemeklere daha çok öğrenciler katılırlardı. Bazen davet sahibinin yakınları da gelirdi. Cami cemaati, fazla kalabalık etmeyelim diye evlerine gitmeyi tercih ederlerdi.

Yemekte servisi yurtta kalan arkadaşlar yapardı. Efendi Hazretleri’nin sofrasına genellikle misafirler, uzaktan gelen kimseler oturtulurdu. Oranın servisini tecrübeli arkadaşlar yaparlardı. Herkes teberrüken, Efendi Hazretleri’nin tabağından bir şeyler almayı, ondan yemeyi çok arzu ederdi. Tanıdıklarımıza, sevdiklerimize o tabaklardan iletirdik.

 

Yemekten sonra Efendi Hazretleri, yemek yiyenler için ve davet sahibi için uzun dualar ederlerdi. O yıllarda caminin yaşlı, heyecanlı, sinirli bir müezzini vardı; Efendi Hazretleri’ni de çok severdi. Millet ayağa kalkarken o da bir dua ederdi:

“—Ya Rabbi! Davet sahibinin sa'yini meşkûr, amelini makbul, zenbini mağfur eyle... Hoca Efendimiz’i başımızdan eksik etme! O olmasaydı, bu davetler olmazdı.” derdi.

Ramazan’ın son on günü gelince, Efendi Hazretleri i’tikâfa girerlerdi. Kendileriyle beraber 10-15 kişi de i’tikâfa girerdi. Kendileri caminin alt katında, müezzin mahfelinin sağ tarafında bir oda vardı orada kalırlardı. Diğer kimseler caminin üst katında kalırlardı. İ’tikafa girenlerin çoğu yaşlı kimselerdi; İçlerinde bir-iki de genç olurdu.

 

Efendi Hazretleri i’tikâfa çok önem verirler ve çok tavsiye ederlerdi. Bir seferinde şöyle dediklerini hatırlıyorum:

“—İ’tikâfın faydaları saymakla bitmez. En evvelâ, insanın misafir olduğu zata bakılır. Şimdi, bir bakana misafir olsanız, bir reis-i cumhura misafir olsanız; onu anlatmakla bitiremezsiniz. Siz, varlıkların sahibi Allah-u Teàlâ'nın evinde, Allah Celle ve A’lâ’ya misafir oluyorsunuz.

Kadir Gecesi bu on günün içerisinde... Bu sünneti ihya etmekle hem Kadir Gecesi’ni kaçırmıyoruz, hem de memleketimize gelecek belâları önlemiş oluyoruz.

Şimdi, herkes bir bahane bulur, işim çok diye... Peygamber SAS'deki işler kadar kimde iş vardı? On sene zarfında 27 tane muharebeye girmiş. Milletin işi var, devletin işi var... Fakirlik var, zaruretler var. Öyleyken yine de Cenab-ı Peygamber i’tikâfı bırakmamıştır.”

 

Kadir Gecesi olunca çok şevkli olurlardı. Teravihten sonra, mihrabda oturdukları yerde dualar ve nasihatlar ederlerdi. Hatm-i Hâcegân ve sesli zikir yapılırdı. Sonunda musafahalaşma olurdu. Bazen Sakal-ı Şerif ziyareti yapılırdı. En sonunda tesbih namazı kılınırdı.

Son yıllarında (1980) rahatsızlıkları dolayısıyla teravihe kısmen gelebildiler. —Hadis derslerini ve i’tikâfı M. Es'ad Coşan Hoca Efendimiz yaptırdı.— Ancak cuma namazlarından sonra15-20 dakika sohbet edebiliyorlardı. Fakat o yıl çok değişik bir uygulamaları oldu; Ramazan’ın son on günü boyunca, her gün ikindiden sonra evlerinde Hatm-i Hâcegân ve zikir yaptırdılar. Sesli sessiz değişik zikirler, ileri düzeyde zikirler öğretiyorlar ve tatbik ettiriyorlardı. Birkaç saat sürüyordu ama, içinde bulunulan mânevî hazdan dolayı bitmesini hiç istemiyorduk.

 

Aradan on yıl geçtikten sonra 1990 Ramazanında, bir sabah vakti İskenderpaşa Camii'ne gitmek nasib oldu. İçeriye girerken ruhâni bir havayla karşılaştım, içimi bir huzur kapladı. Bir yere oturdum ama, sanki kâmil bir zât ile diz dize oturuyordum.

Mukàbele okundu. Namaz kılındı. Evrad okundu, Hatm-i Hâcegân yapıldı. İşrak namazı kılındı. Cemaatin bir kısmı çıktı, bir kısmı içerde kaldı. İçerde kalanlar i’tikâfdaydılar. Çoğu genç kimselerdi, sayıları yetmiş kadar vardı. Halsiz görünüyorlardı ama yüzleri pırıl pırıldı. M. Es'ad Coşan Hoca Efendimiz de üst katta, perde ile ayrılmış küçük bir bölmede i’tikâfa girmişlerdi. Bir vesile ile yanına çıktık; orada ruhâniyet ve huzur daha da fazla idi. Yanından ayrılmayı canımız hiç istemedi.

 

O akşam Kadir Gecesiydi. Terâvih yine hatimle kılındı, yine iki imam kıldırdı. Hatm-i Hâcegân ve dualardan sonra Sakal-ı Şerif ziyaret edildi. Önce yüksek Sakal-ı Şerif rahlesi mihrabın önüne kondu. Cemaat ayağa kalktı, salevat getirilmeye başlandı. Hoca Efendimiz salevatlarla kırk bohçayı açtılar; Sakal-ı Şerif’i öpüp gözlerine sürdüler. Sonra iki eliyle rahlenin üzerinde tuttular. Herkes öpüp gözüne sürüyordu. Sevinç ve heyecan içindeydik; sanki Rasûlüllah SAS'in elini öpüyorduk.

Cemaat çok kalabalıktı. On yıl önceki yaşlı amcalardan 4-5 kişi kalmıştı. O zamanki arkadaşlardan bazılarını gördüm; çocuklarıyla beraber gelmişlerdi. Tanımadığım genç kimseler çoğunluktaydı. Çok şey eskisi gibiydi. Değişen bir kaç şey vardı: Efendi Hazretleri gençleşmiş, cami büyümüş, cemaat çoğalmış; biz de yaşlanmıştık...

Ramazan’da kâmil insanların civarında olmak ne güzel![1]

 

İslâm, Mayıs 1991

 

 



[1] Bu yazı Ramazan’da (1991) İslâm dergisinde yayınlandı. M. Es’ad Coşan Hocamız Avustralya’da idiler. Bayramda, bayram tebriki için kendilerini aramıştım:

“—Metin, biz de senin yazını okuyorduk. Çok güzel olmuş, çok duygulandık. Allah kalemine kuvvet versin!” buyurdular.

 

© 2024 Dr. Metin ERKAYA
Bu site Dr. Metin ERKAYA anısına oğlu Lütfullah Erkaya tarafından geliştirilmiştir. Allah rızası için ruhuna fatiha...